Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Bir El Mezarda

Aşağa gitmek

Bir El Mezarda Empty Bir El Mezarda

Mesaj  @Admin-Kral@ Salı Nis. 29, 2008 1:31 am

Serdar on iki yaşındaydı. Bir yıl vardı ki, mahalle arkadaşlarıyla şehir dışındaki top sahasında maç yapmaya gidiyorlardı. Birkaç günde bir öğleden sonra maç yapmaya giderken ağaçlıktan dolanıp top sahasına varıyorlardı. Aslında kestirmeden gitmek vardı ya o zaman da mezarlıktan geçmek gerekiyordu. Bu işe de pek istekli olan yoktu. Bazen maç uzuyor, karanlığa kalıyorlardı. Çocuklar evlerine geç kalmamak için, böyle durumlarda mezarlıktan geçiverelim diye maç bitiminde atıp tutuyorlardı ama mezarlık kapısına gelindiğinde sesler kesiliyordu.

Bir iki derken bu durum bir akşamüstü yine karanlığa kalınmıştı. Maç çok uzamış ve epey geç olmuştu. Dönüşü yok mutlaka mezarlıktan geçiyoruz diyenler yine mezarlık kapısına gelindiğinde susmuştu. Serdar duruma el koymak ihtiyacını hissetmişti. “ Arkadaşlar, arkamda tek sıra olun. Ben sizi mezarlıktan geçiririm “ dedi ve arkadaşlarının arkasında tek sıra olmasını sağladı. Hafif ay ışığı vardı ve kesme taşlardan yapılmış mezarlık içindeki dar yolu aydınlatıyordu. Etraf zifiri karanlıktı. Çocuklar sessizce Serdar’ın peşi sıra ilerlediler. Yolun yarısına gelinmişti ki yan taraftaki mezarlıktan bir el uzandı. “ Tut elimi, benim elimi tut “ diyordu derinden gelen bir ses. Serdar irkildi. Yüreği ağzına gelecekmiş gibi oldu. Çok korktu. Arkasına baktı. Kimse yoktu. Hani arkadaşları neredeydi? Gerisin geriye dönüp kaçmaya başladı. Hızla mezarlıktan çıktı. Hedefi top sahasıydı. Oraya ulaşmak istiyordu. İki kere arkasına da bakmıştı. Gördükleri tarifi imkansız şeylerdi. Peşinde ölüler vardı.

Serdar top sahasına vardığında bugünkü maçta gol attığı kalenin içine yattı. Arkasında kalenin filesi vardı. Uzanıp tutmaya çalışan olursa fark ederdi. Tehlike gelse gelse önden gelirdi. Böyle bir şey olursa o zamanda ona göre davranırdı. Serdar kalenin içine girdiği andan itibaren peşindekilerin kaybolduğunu anladı. Yine de her an tetikteydi. Gözleri dört bir yana fır dönüyordu. Serdar o gece sabaha kadar uyanık bekledi. Güneşin doğuşunu görmek kimseyi Serdar kadar sevindiremezdi. Derin bir oh çekti ve gerisin geri dönüp mezarlıktan geçerek evine vardı. O el uzanan mezar sessizliğin sesini dinliyordu. Bir hareket yoktu.
Gönderen bora zaman: 07:07 0 yorum
09 Şubat 2008 Cumartesi
satanizm nedir

Satanizm, şeytanı kutsal bir varlık olarak yücelten ve ona tapmayı emreden din. Bazı akımlarında tanrının ya da şeytanın varlığına inanılmaz ancak şeytani değerler yüceltilir.

Satanist akımlar başlıca iki grupta incelenebilir: Laveyan Satanizm ve Teistik Satanizm. Bunun dışında Antik Mısır tanrılarından Set'e atfen oluşturulmuş Setianizm'de zaman zaman Satanizm'e dahil edilse de Set Tapınağı din adamları bu iddiaları reddeder. Satanist olup olmadığı tartışmalı olan bir başka grupta Yezidilerdir.
Gönderen bora zaman: 01:29 0 yorum
31 Ocak 2008 Perşembe
Goldeki adam

Gölde tek başıma yüzerken suya daldığımda ilk defa orada gördüm onu. Islanmamış siyah bir takım elbise ve bembeyaz suratıyla beni ayaklarımdan kavrayıp gölün dibine doğru çekti…

Göz diyebileceğim yerlerde iki siyah ve derin boşluk, ağız diyebileceğim yerde ise sadece uzun ama çok uzun bir çizgi vardı.

O anda kalp krizi geçirebilirdim ve sudan nasıl çıktığımı hatırlamak bile istemiyorum. Ayaklarımdan beni dibe çekmek için çırpınıyor, kulaçlarım onun çekim kuvveti karşısında yetersiz kalıyordu.

Hemen hemen kimse inanmamıştı bana ama biliyordum ki gölün dibinde yaşayan korkunç bir adam vardı. Neden göle giren aşıkların başına böyle bir şey gelmemişti bilemedim ama cesaretimi toplayıp bir kez daha göle girip onunla yüzleşmem gerekiyordu.

Belki de bir tek ben vardım gölün o kadar dibine dalan… Diğerleri göle sadece sevişmek için girip, birkaç kuvvetli öpücükten sonra bir iki kulaç atıp gölden hemen çıkıyorlardı. Ben ise gerçekten yalnız yüzmeyi seviyordum.

Tüm kasabaya anlatmaya çalıştım gölde yaşayan bir adam olduğunu. Onun tipinden bahsettim onlara ama dinleyen olmadığı gibi beni azarlayan bir tayfa da çıktı karşıma. Ben de çok kuvvetli ve sınır tanımayan bir hayal gücü varmış ve bu hayal gücüm, nerede ne zaman ortaya çıkacağını bilmiyormuş. Onların vaktini böyle masallarla harcamamalıymışım…

Ama içlerinden birisi bana inandı elbette. Benimle göle geleceğinden ve göldeki o adamı arayacağından bahsetti. Halbuki tavırları daha çok bana yanıldığımı kanıtlamakmış. Eğer göldeki o adamı bulamazsak o zaman kasabalılardan ciddi anlamda bir özür dilemem, bir daha böyle hikayelerle onları işlerinden alıkoymamam gerekiyormuş.

Birlikte göle gittik. Öğlen saatleriydi. Suya daldık ve adamı aramaya başladık.

Kasabalının daha çok gölde keyif yapar gibi bir hali vardı. Sırt üstü kulaçlar atıyor, suya dalıp çıkıyor ve arada beni güldürmek için ağzından su püskürtüyordu. Benim yaşlarımda olan bir çocuğun buna gülmesini beklemesine rağmen benim çok daha ciddi bir takıntım vardı. Ona göldeki adamı göstermek ve göldeki adamın icabına bakılması gibi.

Göldeki adamı bulmak o kadar da zor olmadı benim için.

“Orda… Orda işte!” dercesine çırpındım suda. Suyun yüzüne çıktım ve kasabalıya bağırdım.

“Dikkatli ol… Orda işte göremiyor musun ?”

“Ben kimseyi göremiyorum oğlum…”

Adamı görebiliyordum. Anlattıklarımla birebir olarak ıslanmayan takım elbisesi, bembeyaz kemikli suratı, göz çukurlarındaki boşluk ve ağız yerine kocaman bir çizgi ile.

Adam o koskocaman çizgisiyle bana doğru yüzmeye başladı. İğrenç ağız çizgisi gülümsüyordu. Bembeyaz suratına eşlik eden üç beş tel uzun saç suyun içinde kıvrılıyordu. Benimle göle giren kasabalı ise onu halen göremiyordu. Adamı aramak için nafile suyun dibine dalıyordu.

Takım elbiseli adam bana doğru yüzerken ben de yanımdaki kasabalıya doğru yüzdüm. İkimiz de silahsızdık ama yanımda benden yaşça büyük birisinin varlığına sığınmıştım ve bunda bir sorun yoktu. Sanki kasabalı beni kurtarabilirmiş gibi gelmişti. Kasabalıya doğru yüzdüm.

“Geliyor, geliyor. Dikkatli olun lütfen… Yardım edin hadi…”

Halen göremiyordu adamı.

Adam ise beni çoktan ayaklarımdan yakalamış, dibe çekmeye başlamıştı. Suda çırpınıyordum. Kasabalı görüş açımdan çıktı. Benim gördüğümü nasıl göremedi, hiçbir fikrim yoktu ancak körlüğünün cezasını çekeceğini ne ben ne de o biliyordu.

İyicene dipteydim artık. Kasabalı beni kurtarmak için suyun dibine dalmamıştı. Onun suyun yüzeyinde ne yaptığını bilmiyordum. Benim kaybolduğumu görmek onu telaşlandırmalıydı halbuki.

Adam beni kendine doğru çevirdi. Ağzındaki o çizginin açıldığını gördüm. O açıklıktan rahatlıkla tüm vücudum geçebilirdi. Adam ağız çizgisiyle dudaklarıma dokundu. Suyun içinde nefes alamadığım için artık kendimi kaybetmek üzereydim. Adam uzun, ince, kemikli parmaklarını yanaklarımda gezdirdi. Pis ağzı artık dudaklarımdaydı. Dudaklarım acımaya başladı. Adamın ağzından çıkan sıcak nefesi ciğerlerimi doldurdu ve derin bir nefes alabilmemi sağladı. Evet, pis adamın hayat öpücüğü sayesinde nefes alıyordum ancak gözlerimi iyicene açtığımda bana bakan göz çukurlarını gördüğümde başım döndü.

Yeniden gözlerimi açtığımda beni kavramış herhangi bir varlık yoktu. Yüzeye çıkıp kasabalıyı aramalıydım… Ona bana neden yardım etmediğini, neden o adamı görmemiş gibi yaptığının hesabını sormalıydım. Belki de çoktan gölden çıkıp barın yolunu tutmuştu ve hatta belki de benim saçmalamanın doruk noktasında gezdiğimi gülerek ve abartarak anlatıyordu.

Tam suyun yüzündeydi kasabalı ancak sırtüstü yüzen ya da daha doğrusu süzülen hali bir tuhaftı. Ona yaklaştım ve dokundum. Kaskatı kesilmişti. Onu kendime doğru çevirdiğimde vücudunun göğüs kısmının tamamen yarıldığını, ayak bileklerinin kemirildiğini fark ettim. Hele suratı… Şu an bile tir tir titreyen ellerim kasabalının o korkunç suratını yazmaya cesaret edemiyorlar…

***

Bazıları kör oluyor… Hiçbir şey göremiyorlar. Kasabalı kördü ve görememişti. Göldeki adamı görebilmeliydi ve belki de onun hayat öpücüğünden faydalanmalıydı… Bazıları buna hayal gücü der, bazıları da bunu canlarıyla öder…

Benim hayal gücümde ise gölün derinliklerinde yaşayan bir adam vardı. Hatta sadece hayal gücümde var olmadığını, gerçeklikte de var olduğunu biliyordum. Benden sonra göle girecek olan aşıklar ve de kasabanın yaşlıları da göldeki adamdan paylarını alacaklar mıydı merak ediyorum… Aşıklar belki affedilebilirdi ama yaşlılar ve kendini yeterince olgun sananlar asla…
@Admin-Kral@
@Admin-Kral@
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 161
Kayıt tarihi : 28/04/08
Nerden : Trabzon

http://endamar.tr.gg

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz